Fabrika işçileri
taşan geniş
ve
karanlık bir ırmak gibi
akın akın çıkıyordu büyük kapıdan.
Caddelerde toplanan kalabalık
birbirleriyle vedalaşıp el sıkıştıktan sonra
yollarda daha küçük gruplara ayrılarak
oturdukları semtlere doğru yürümeye başladılar.
Kente giden yolda
henüz
hepsi bir arada
renkli
ve
birbiriyle samimi gruplar
ilerliyordu
neşe içinde yüksek sesle konuşa konuşa.
Genç kızların tiz kahkahaları
gümüş çan gibi çınlıyordu
o sessiz akşamlarda.
Yalnız yürüyordu
büyük kalabalığın en arkasında
erkek bir işçi.
Güçlü
ve
yaşlı sayılmazdı
yetişemiyordu öbürlerine
sakat ayağından
dolayı.
Uzaktan hala neşeli sesler geliyordu
hiç kıskaçlık hissetmeden
İnsanların coşkulu ve mutlu seslerine
adam kulak veriyordu.
Sakatlığı
alıştırmıştı onu
yalnız kalmaya
yalnızlığı içinde
dünya nimetlerinden vazgeçen birinin umursamazlığıyla
içine kapanık
filozof olmuştu
dünyada.
Yavaş yavaş
aksayarak yürüyordu.
Serin akşamın sisi
bastıramıyordu
tarlalardan yakında olgunlaşacak mahsulün tatlı kokusunu.
Kesilmişti uzaklardaki kahkaha sesi
arada sırada ötüyordu ağustosböceği.
Sessizlik vardı
onun dışında her yerde.
Suskun düşüncelerle konuşmaya başlayan bir sessizlik.
Sonra birden kulak kesildi
birinin hıçkırdığını duymuştu sanki.
Sessizliği dinledi
Her şey suskun
tıpkı rüyasız bir uyku da olduğu gibi
Hemen ardında duydu o derin inleyişi
bu kez daha acı dolu idi.
Zar zor seçilen akşam karanlığında
gördü ağlayan birini
caddenin öbür tarafında tren rayları arasında.
Önünden yürüyüp geçmek istedi
fakat
tanıdı hala hıçkırmakta olan kızı.
Kendisiyle aynı fabrikada çalışmaktaydı.
“ Çirkin Jula ”
Çirkinliği o kadar dikkat çekiciydi ki
çocukluğundan beri
anılıyordu bu isimle
muntazam olmayan
kaba
kirli sarı gibi.
İtici bir surat
orantısız vücut yapısı
üst kısmı hastalıklı kadar zayıf
ve sıska
onu taşıyan kalçaları
geniş ve çarpık.
Güzel olan tek yeri
sakin sakin bakan
pırıl pırıl parlayan gözleri.
Gizli acılar yaşamıştı.
Adam
merhamet etmeden geçip gidemedi.
Yaklaştı kıza
sakinleştirmek ister gibi
elini dostça koydu omuzuna
Kız
rüyadan uyandırılmış gibi irkildi
“bırak beni”
kız kiminle konuştuğunun farkında olmadan
haykırdı içinden gelen acıyla
başını kaldırıp yanına
yaklaşan yabancıyı tanıyınca
sakinleşti.
Çünkü
adamı iyi tanıyor
fabrikada alay etmeyen az kişiden biriydi
Kız kendini savunmak için
mırıldandı.
“bırak beni
Başımın çaresine bakarım”
Sustu
yanıt vermedi
oturdu adam sessizce kızın yanına .
Gittikçe şiddetleniyordu kızın ağlamaları
adam
teselli etmek için onunla konuşmaya çalıştı
“yapma böyle Jula
hiçbir şey halledilmez ağlamakla”
Kız sustu.
Adam yeniden sordu
“sana yine ne yaptılar?”
Adamın sorusu
kızı kendine getirdi
yanaklarına kan hücum etmişti sanki
hızlı hızlı vede öfkeli
anlatmaya başladı:
Paydostan sonra giderken eve
konuşuluyordu
bu pazar nereye gidelim diye?
Biri kırlara
dağlara gidelim dedi
diğerleri de teklifi
hemen kabul etti
kimler gelecek diye sorulurken
ben aptal
ben garip
gelirim dedim.
dedim
hemen
bunun üzerine
hepsi başlayınca
gülmeye
öfkelendim
döndüm deliye.
Bilmiyorum
ne oldu bana
sabrım taştı
laflarım coştu
aşağılık olduklarını
haykırıverdim.
Ve-ozaman-ve o zaman
dayağı yedim.
Jula
yine başladı ağlamaya
adam çok üzüldü
zavallı kıza
teselli için
kendi acılarından anlattı kıza.
“Bak Jula
böyle şeyleri alma ciddiye
tek başına gidebilirsin istediğin yere
pazar gününü senin gibi
evde
kalmak istemeyen
başka insanlar da
vardır her yerde.
Ayakları onları
ancak fabrikaya
fabrikadan eve taşıyabiliyor.
O’nlarında
hayatları
hiç kolay değil
aksadıkları için
başkaları
onlardan
sıkıldığından .
O’nlarda hep yalnız.
Dertlenme Jula
kendini bilmez aptala.
Kız yine hızlı hızlı konuştu
acısı azalsın istemiyordu
acı çeken herkes gibi
acı çekmekten
sanki memnundu.
Beni üzen onlar değil ki;
her şey
tüm yaşam
üzüyor beni.
Düşündüğümde kendi kendimi
neden bu kadar çirkinim?
Hayatım boyunca taşıyorum
bu yükü
daha çocukken bakıp güldüler bana
bu yüzden oynamadım
körebe
ip atlama.
Adam kızın anlattıklarını
titreye
titreye dinliyordu
yaşadığı onca acıyı
anlatıyordu
adam da
kızın anlattıklarını
anlayabiliyordu.
Çünkü
adamın içinde binlerce korku
öldüğünü sandığı saatler
yeniden uykularından uyanıyordu.
Adam
burada
kızı teselli için bulunduğunu
çoktan unutuyordu.
Farkında olmadan
o da kendi acılarından bahsediyordu
anlayacak birini bulmuştu
ağır
ağır
anlatıyordu.
“ Bir zamanlar
başka çocuklarla oynamak isteyen
fakat
oy-n-a-y-a-m-a-y-a-n
bir çocuk vardı.
Diğer çocuklar
koşup
zıplayıp
oynarken
o
zar
zor
aksayarak yetişmeye çalışıyordu.
beceremeyip
en sonda kalıyordu.
Her zaman çaresiz
ve de
hantaldı.
Diğerleri ona güler
O çocuk
senin yaşadıklarından
kötü şeyler yaşadı
hiç olmazsa sağlam ayakların
dünyayı gezebilirsin onlarla”.
Genç kızın üzüntüleri
kabarıyordu
tüm acılarını
vücudunun her hücresinde
hissediyordu.
“Hiç kimsenin hayatı
zor olmadı benim kadar
güzel bir söz duymadım
olmadı annem
sevgilim
yalnızım
yalnız kalacağım
hayatım boyunca
tanrım neden bu böyle”.
Şimdiye kadar hiç kimseye
söyleyemediklerini
hatta
itiraf edemedikleri
şeyleri
birbirlerine anlatıyordu
iki yalnız insan
usulünce.
Oysa
birbirlerini
doğru dürüst
tanımıyorlardı bile.
Fakat
kalpten kopan çığlık
karşılık buluyordu
ağırlığınca.
Acıları
akrabaydı zannımca
adam
kıza
hiç sevgilisi olmadığını anlatınca
aksayan bacağıyla
hiçbir kıza yaklaşamamıştı
hayatı boyunca.
Hiçbir kız ayak uydurmak istememişti
aksayan bacaklı
adama.
Kazandığını
fahişelere veriyordu
haftalar
yıllar
boyunca
her geçen gün
kopuyordu yaşamdan
birilerinin
geldiğini duyunca
ara verdiler itiraflara.
Birkaç kişi onlara yaklaşıyordu
siluetleri
pek seçilemiyordu
yanlarından geçip
gittiklerinde
erkek kıza
usulca
“Gel” diyordu.
Gitti kız adamla
akşamın karanlığında.
Adam kızın yüzünü seçemiyordu
kız acılı itiraflar içinde
adımlarını
adamın adımlarına
uydurduğunun
olmadan farkında
kusurlarını görmeden
birbirlerini anlamanın
kör duygusu
iki yalnız insanın üzerine
bir mutluluk gibi
inmişti.
Birbirlerine
söyleyecekleri
daha içten
daha yavaştı
anlayabilmek için
birbirlerini
iyice
sokulmak zorunda
kalmışlardı.
Ve
kız
adamın elinin
hafifçe ve şefkatli
geniş kalçasına dokunduğunu
hissetti…
Şamilof / Nisan 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder